Suskunuz... Hem de çiglik çigliga bir suskunluk bizimkisi...
Bu konusacak bir seyimiz olmadigindan degil. Konusmaya çalistigimiz
seylerin, alistigimiz yalnizligimizdan uzaklastirmasi aslinda bizim
korkumuz...
Ikimiz de cesaret edemiyoruz. Öylesine alismisiz ki içimizde büyüttügümüz
yalnizligimiza. Seviyoruz onu. Bekli de yasandiginda yok olacagi korkusu
bizi
tereddütte düsüren. Kaybetmekten korkacagimiz bize ait bir sey olusturma
kaygisi...
Sen yapamadigin hamlenin, hayatin boyu inanmak istedigin degerlere sahip
gibi gördügün düzeni yok etme girisiminden Baska bir sey olmayacagini
düsündün hep...
Bense yillarin verdigi bir aliskanlikla içinde var ettigim bana daha
fazla aci vermemek için susmayi tercih ettim...
Içimden çiglik atarak susuyorum... Susuyorum... Içimde o kadar güzelsin
ki...
Sana susuyorum...
Demistim ya "yüregim susmayi ögreniyor". Asli yok. Sevdigini anladiginda
içinde duydugun çigligin yankisi hiç bitmiyor. O hiç susmayacak... Her
gün, her saat
bana haykiracak, bagiracak, parçalayacak içimi. Benimse yüzümde o
gülümsemem yer
edinecek tekrar...
Her soguk üsütemedigi gibi, her ates de yakamazmis insani... Üsüyorum;
alev alev üsüyorum... Hani saatlerce sessiz, tek kelime etmeden sana
bakislarim var ya;
gözlerinde beni isitacak olan anlamlari yakalamaya çalisma çabamdan baska
bir
sey degil...
Ve her yakaladigimda kaybettigimi hissetmemden öteye gitmeyen
bekleyisler... Ve her kaybettigimde yeniden yakalama çabam...