Yıllar yılı acı çekmiştin, istemediğin bir ortamdaydın ve sana ters
düştüğü halde yanlış şeyler yapmıştın. Acına, yaşam mücadelene ortak olup,
yüreğimi yüreğine, ömrümü ömrüne katıp seni mutlu edecektim. Ben senden
sadece sana verdiğim sevgiyi kabullenip, bu sevgiyi yaşamanı istemiştim.
Yalnız seni istiyordum… Ama o kadar ters davranıyordun ki bana… Çok
sevilmek bu kadar kötü müydü? Gerçekten böylesine ağır mıydı ki?
Sevgiye hasretim dediğini düşünüyorum da... Hayatıma bilmediğim anlamlar
getirmiştin. Gözüm kapalı hayatımı ortaya koyduğum bir kumar oynamıştım.
Ya seni kazanacaktım, ya da kendimden VAZGEÇECEKTİM. Hem seni kaybettim,
hem de kendimden VAZGEÇTİM.
Var mıydı böyle kimsesiz darmadağın olmak, biçare kalmak, var mıydı?
Keşke beni böyle ödüllendireceğine, hiç ödül vermeseydin. Onca yüreği
senin yüreğine feda ettiğim halde, yüreğin kocaman sevdamı alabilecek
kadar büyümedi…
Ben de sana büyük bir sevgiyi vermekte diretiyordum. Bu kadar direttiğim
için beni bağışla…
Beni kırgınlıklarla, çelişkilerle, cevabı sende olan bir sürü soruyla ve
bitmek tükenmek bilmeyen "keşke"lerle bıraktın, bana onca acı verdin ama
yüreğim düşmanın olamıyor. Her gün alabildiğine yanıyor, istesem de
istemesem de seni özlüyor, seni istiyor.
Yüreğimi koparıp atmak mümkün olsaydı hiç düşünmeden koparıp atardım. Ama
artık kendime sözüm geçmiyor.
Başımı ellerimin arasına ne ilk ne de son alışım. İlk acım değil ama en
büyükacımsın.
Bir limandayım ve senin bindiğin gemi çoktan uzaklaşıp gitti. Bunu
kabullenemiyorum, zoruma gidiyor, canımı acıtıyor.
Sen yüreğimdeki hasret! Yarım kalmışlığım, unutulmazımsın…